Barolar Kapatılmalı, Aksi Halde Kayıt Zorunluluğu Kaldırılmalıdır
Avukatlık mesleğinde devamlılık sağlama ve aşama kaydetme ile ilerleme; kişisel bilgiye, beceriye, mesleki tecrübeye ve başarıya bağlıdır. Zaten avukatlık mesleğinin bizatihi kendisi, başarıya dayalıdır. Yargıtay kararlarında da, karşı vekalet ücreti uygulaması için avukatın başarısına atıfta bulunulduğu görülmektedir.
Bu kapsamda avukatların sağlam ve dik duruşları, dürüst yaklaşımları, bilgileri ve başarılarıyla ön plana çıkmaları ile kendilerini göstermeleri gereklidir. Benzer şekilde baro yapılanmalarına aday olan gerek baro başkanları gerekse baro kurul üyelerinin; aslında mesleki anlamda donanımlı ve başarılı olması, meslekte itibarlarının bulunması ve mesleki sorunlara tüm siyasi ve kişisel kaygı ve subjektif düşüncelerden bağımsız şekilde, objektif şekilde yaklaşması ve kendilerine oy versin vermesin ya da oy verdiğini bilsin bilmesin, her koşul ve durumda mesleki sorunlara sağlıklı şekilde eğilmesi ve sorunların çözümü için gereken her türlü hukuki ve fiili adımları atması gerekmektedir. Ancak gerçekte durum böyle midir? Elbette hayır, bu şekilde değildir. Baro yönetimlerine, her defasında daha iyi bir yönetim başlığı ve sloganıyla aday olanlar, seçildikten sonra tamamen siyasi ideolojileri doğrultusunda hareket etmekte ve hem mesleğe ihanet etmekte hem de meslektaşlarına saygısızlık yapmaktadır. Seçilene kadar söylenen sözlerin hepsi, seçimlerden sonra unutulmakta ve artık gerek daha fazla müvekkil kazanımı ve doğaldır ki para kazanılması için isim duyurma ve iş alma gerek siyasi ideolojilerini yayma gerekse milletvekilliği adaylığı için baro başkanı sıfatıyla piyasaya çıkma amacıyla hareket edilmekte ve söz konusu baro yönetimleri kullanılmaktadır. Baroların artık günümüzde ne kadar bozulduğu ve siyasileştiği sabittir. Baro seçimlerinde dahi kendilerini hukuksuzluktan alıkoyamayanlar, sandalyeleri meslektaşlarına fırlatanlar, birbirini yaralayanlar, sürekli olarak kendi ideolojik ve siyasi görüşleri için hiç çekinmeden saygısızca sloganlar atanlar olmaktadır. Hatta adliyenin baro bahçesine dahi “HDP’nin seçime girme hakkı engellenemez” şeklinde yazılar asılmıştır ki, bu olay geçmişte İzmir Adliyesi’nde bulunan zemin kat baroda yaşanmıştır.
Yine yakın zamanda karşılaştığımız dehşet verici ve iptali için yürütmenin durdurulması talepli dava açılan yönetmelik; baro ve TBB yönetimlerinin, kişisel başarıyı, zekayı, özellikle de bireysel ve/veya hukuk bürosu/avukatlık bürosu şeklinde başarıları hazmedemediğini, başarılı avukatların başarılarını sürekli olarak gölgelemeyi istediğini, hatta bazı başarılı avukatları gizlice takip ettiğini, sosyal medya hesaplarını izlediğini, rakip mantığı ile taklit ettiğini, hazımsızlığın ve bu kıskançlıkların da sonunda yönetmeliklere konu olduğunu göstermiştir. Aslında barolar, artık bu yapılanmalarda yer alan veya onlara yakın birçok avukat için emek vermeden, çalışmaya yıllarını vermeden, başarıya imza atmadan, başka avukatların oylarıyla kendini tanıtmanın, isimlerini duyurmanın ve bilgiden uzak salt seçimle edinilen çeşitli sıfatlarla müvekkil edinmenin ve para kazanmanın kısa yolu haline dönüştürülmüştür. Yakın zamanda herhangi bir barodan herhangi bir avukatın herhangi bir sitede yazdığı yazıda, “Av. Arb.” ve “LL.M. Av.” nin reklam olduğu yönündeki yazısının altında “Avukat ….., …… – X Baro Başkanlığı” yazdığı görülmüştür. Aslında burada bilgi ve başarı sürekli olarak kıskanılmaktadır. Baroların ve TBB’nin amaçlarının, bilgisiz çeşitli sıfatlara sessiz kalınması, ancak nitelikli kişilerin, bilgiye dayalı ve akademik ünvanlarının kıskanılması sebebiyle kısıtlanmasının yolunu bulmak olduğu gözlemlenmiştir. Yine en başından bu yana arabuluculuk karşıtı olan ve arabuluculuk toplantılarına anlaşmamak için oturan, anlaşmaları baltalamanın mücadelesini veren, hatta arabuluculuğu, avukatlık mesleğine ihanet olarak gören zihniyet, arabuluculuk ücret tarifelerinin artmasıyla, arabulucu olabilmek için davalar açmıştır. Yani burada aslında itibar edilebilir hiçbir sağlıklı düşünce ve tutarlı görüş bulunmamaktadır. Tamamen paraya endeksli söylemler, avukatlık mesleğine sürekli olarak zarar vermektedir. Zira arabuluculuk karşıtı iken, bir anda arabulucu olmak için açılan davalar ve davacıların iyiniyetinden bahsedilmesi mümkün değildir. İşte avukatlık mesleğine olan güven ve mesleğin kalitesi de, meslek ifasında ve söylem ile davranışlarda hiçbir etik kuralın tanınmaması, mesleğe yalnızca para odaklı bakmalar sebebiyle ve bu şekilde davranan kişi, barolar ve TBB yüzünden düşmüştür. Benzer şekilde TBB başkanı, birkaç sene önce ülkenin her kesiminin izlediği ulusal TV yayınına, eline sıvı yağ alarak çıkmış ve avukatların CMK sistemi uyarınca aldıkları görevlendirmelerin karşılığı ücretler için, avukatın bir CMK görev ücreti ile kaç tane sıvı yağ alabileceği yönünde çirkin, komik, basit, mesleği küçültücü ve rahatsız edici benzetmeler yapmıştır. Gerek TBB gerekse barolar tarafından avukatlık mesleği için genellikle “pasta” denilerek açıklamalar yapılmakta ve avukat sayısının çokluğundan yakınılırken, sıklıkla “pastanın dilimleri küçülüyor” diye haykırılmaktadır. Bu ifade ve söylemler de elbette halk nezdinde ve toplumda, mesleği itibarsızlaştırmakta ve değersizleştirmektedir. Aslında barolar ve TBB, avukatlık mesleğini paradan başka bir şey düşünmeyen ve sırf çok paranın mücadelesini veren zihniyeti simgeler hale getirmektedir. Kafalar, daha çok para kazanmaya yorulduğu için meslek kuralları, etik değerler, toplumun ahlaki değerleri, kültürel kazanımları, ülkenin bekası ve geleceği ile mesleki ve kişisel başarı, mesleki tecrübe ve azim, hırs ile alınan eğitimler ve mesleki kalite unutulmaktadır.
Barolar, kendi kurul mensuplarının çirkin ideolojilerini baro çatısı altında yaymak maksadıyla avukatlık mesleğini lekelemektedir. Siyasi ideolojilerin, siyasi partiler harici farklı bir platformda ileri sürülmesinin, yayılmasının, empoze edilmeye çalışılmasının, gizli ve sinsi şekilde siyaset yapmanın bir diğer adı, ülkemizde “baro çatısı” haline dönüştürülmüştür. Bu kapsamda herhangi bir baro yönetimi ve/veya başkanı, cezaevinin önünde polisin zor kullanma gücüne ve şiddetine maruz kalmakta, avukatlık cübbesi ile yerlerde sürünebilmekte, kendilerine biber gazı sıkıldığı ve birçok baro başkanının, baro başkanı olduktan sonra seçildikleri başkanlıkları bırakarak milletvekilliğine aday oldukları görülmektedir. Zira burada amaç; aslında milletvekilliğine, avukat sıfatıyla değil, baro başkanı sıfatıyla aday olmak, bu vesileyle daha çok ses getirebilmek ve başkanlık yaparken de milletvekilliği seçimleri için çevre yapabilmektir. Elbette bu süreçte mesleki sorunlarla hiç ya da yeterince ilgilenilmemekte yahut kendi arkadaş grupları dışındaki diğer avukatların meseleleri bir köşeye atılmaktadır. Bu durumlar da haklı olarak barolarla avukatlar arasındaki fiili bağın ve gönül bağının zamanla azalması ve en sonunda da yok olmasına neden olmaktadır. Avukatlar gittikçe isyan etmeye, baro aidatı ödemeyi kabul etmemeye ve baro seçimlerinde oy kullanmamaya başlamaktadır. Hatta zamanla bu yapıdan çıkmayı ve Cimer şikayeti de dahil sosyal medya yakınmaları ile artık bu çekilmezliğin gerek halka gerekse devlet yetkililerine duyurulması için mücadele vermeye başlamaktadır. Yine baro yapılanmalarının hep aynı sloganlarla ortaya çıktığı, hep aynı zihniyetlerin kendi aralarından seçtikleri bir kişinin, iki dönem baro başkanlığı yaptıktan sonra, bir daha aday olamayacağı için devamında yeni başkan adayıyla aynı grubun iki dönem daha devam ettikleri ve önceki iki dönem başkanının da bu defa TBB delegesi olmak için ortaya çıktığı ve koltuk sevdasının içlerine işlediği anlaşılmaktadır. Yine samimiyetsizliğin göstergelerinden birinin de, baroların sürekli olarak hukuk fakültesi açılmasının önüne geçilmesinden yakındığı ve hukuk fakültesi mezun sayısının çokluğundan şikayet ettiği ancak birçok baro başkan, baro kurul üyeleri ve baroya yakın olan zihniyetlerin, üniversiteyi kazanamayan çocuklarını özel üniversitelerin hukuk fakültelerinde ücret ödeyerek okuttuğu görülmektedir. Bu durum da, “bu ne yaman çelişkidir” sorusunu gündeme getirmektedir.
Yine baro başkan ve kurul üyelerinin yeterince hukuki bilgilerinin olmadığı ve mesleği basitleştirdikleri görülmektedir. Bu kapsamda baro yapılanmalarına dikkat edildiğinde; genellikle yasal düzenlemelere vakıf olmayan, diğer yargı mensuplarından çekinerek hareket eden, mesleğine ve meslektaşlarına saygı duymayan, yalnızca avukatların oylarıyla ön plana çıkma amacıyla gözünü hırs bürüyen, akademik ünvan kullanımı ile birleşen işleri dahi karıştıran, kanun maddelerini bilmeyen ve maddeleri birbirinden ayırt edemeyen, yeni gelişmelere kapalı olan, körü körüne ve hukuktan uzak şekilde ideolojik yapılanma mücadelesi veren bir yapı olarak belirdikleri, aslında mesleğin hakkını vermeyen kimselerin, emeksiz ve mesleki mücadelesiz, hukuki bilgiyle değil aksine meslekteki diğer avukatların oylarıyla bir yerlere gelmeyi istedikleri ve mesleki mücadele yerine ideolojik ve siyasi mücadele verdikleri, bunun da diğer avukatlar için artık tahammül edilemez nitelikte olduğu ve çekilmez hal aldığı görülmektedir. Aslında bu siyasi ve ideolojik yapılanmalar, gittikçe güçlenerek devlete de zarar vermeye elverişli hale gelecektir. Bu sebeple devlet yetkililerinin baroların kapatılması, aksi halde dahi en azından barolara kayıt zorunluluğunun kaldırılması şeklinde adımları acilen atması gereklidir. Bu hem ülkenin geleceği, güvenliği hem de tüm avukatların yararınadır. Zira barolara kayıt zorunluluğu, halihazırda kurum avukatlığı için de bulunmamaktadır. Genel olarak binlerce avukat, baro yönetimini seçimden seçime görmektedir. Barolarla avukatların çoğunluğu arasında hiçbir fiili bağ ve daha açık bir ifadeyle aidiyet duygusu ile gönül bağı yoktur. Seçilenler de zaten karşıt görüşlü avukatlara, düşman gözüyle bakmakta ve aleyhe davranış sergileme, taleplere ve şikayetlenmelere aykırı yol ve strateji izleme ile istemlerin aksini yerine getirme amacında ve istemlere sessiz kalma eylemindedir. Bu sebeple aslında baroların birçok avukata hiçbir faydası yoktur. Hatta bizzat şahsım dahil birçok avukata ve mesleğe, ülkeye, topluma ve hukuk sistemine zararı bulunmaktadır.
Kıskançlığın ve ideoloji ile siyasetin gizli simgesi haline gelen barolar, diğer avukatların sesini kısmayı planlamaktadır. Bu sinsi planlarla hareket eden barolar; kendisini geliştiren, mesleki faaliyetleri yüksek oran ve seviyede olan, meslekte başarılı olan, başarılarıyla gündeme gelen ve sesi gürleşen, sesi duyulan ve aslında toplumda etki yaratan avukatlarla, mesleğe yeni başlamış ve bir şeyleri başarmayı, ismini duyurmayı, kendisini geliştirmeyi, mesleki çevre için toplumla iletişim kurmayı ve kendisini tanıtmayı isteyen avukatların, görünmemesini ve gizlenmesini istemektedir. Bu maksatla gerek yönetmelik adı altında gerek takip yoluyla aynı yolları deneme suretiyle gerekse meslekte yaşanan sorunlarda yalnız bırakma ile meslekte kayıp, üzüntü ve yalnızlıkla çöküş yaşanmasını isteme şeklinde hukuksuzluklar yaratmakta ve yaşatmaktadır. Aslında devletin artık her yakınılan konuda olduğu gibi barolar ve TBB konusunda da doğrudan harekete geçmesi gerekmektedir. Artık devletin bu kadar çirkin olaylar sonrasında bir yerden başlaması zorunluluk arz etmektedir. Devletin sessizliğini bozması ile yakınan avukatların taleplerini de dikkate alarak barolarla tüm avukatları, zorunlu kayıt sistemi ile zorla bağlama uygulamasından vazgeçmesi zorunludur. Bu yapılanmalar, avukatların kişisel gelişimlerine set çekmeyi ve kendi başarısızlıklarının görünmemesi için diğer başarıları gölgelemeyi istemekte ve doğaldır ki nitelikli bir hukuk sisteminin önünde koca bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu engelin aşılması gerekmektedir.
Bu konudaki çözüm önerilerimiz, baroların kapatılması, aksi halde kayıt zorunluluğunun kaldırılması ve gerekli sair düzenlemelerin yapılması şeklindedir. Bu kapsamda acilen tüm barolar ve Türkiye Barolar Birliği kapatılmalıdır. Bu yapılanmalar, artık ve bu andan itibaren ancak ülkeye zarar verecek, ülkeyi kaosa sürükleyecek ve ideolojik düşüncelerini dikte etmeye çalışacaktır. Ülkeye hiçbir faydası dokunmayacak, aksine güçlendikçe zarar verecektir.
Baroların kapatılmasıyla artık, kimse baro ya da TBB çatısı altında avukatların ödediği aidatlarla kendi arkadaş ortamlarına kokteyller düzenleyemeyecektir. Avukatlar gereksiz şekilde ve hiçbir aidiyet duygusu olmadan zoraki bağış gibi zorla aidat ödeme yükümlülüğünde olmayacaktır. Zira aidat ödeme zorunluluğu, avukatların anayasal haklarını ve doğrudan mülkiyet haklarını ihlal etmektedir.
HDP’li ve Dem partili barolar ile Türkiye Barolar Birliği istenmemektedir. Bu tip yapılanma ve sloganlar, mesleğe zarar verdiği gibi birçok avukatı ve toplumu rahatsız etmektedir. Baro seçimlerinde atılan sloganlar dahi, siyaset yapıldığının delilidir. Barolar, din ve vicdan hürriyetini, ifade hürriyetini, siyasi düşünce ve özgürlükleri ihlal etmekte ve başkalarının başta siyasi görüşleri olmak üzere temel hak ve hürriyetlerine, özgürlüklerine saygı duymamakta ve özgürlükleri yok saymaktadır. Her gelen baro yapılanması, kendi siyasi görüşünü diğer avukatlara dikte edemez. Hukuksuzluğun tavan yaptığı bu yapılanmalar, mesleğe, avukatlara ve ülkeye zarar vermektedir ve zaman kaybıdır.
Yine barolar gerek eşcinsellik yönündeki gerek LGBT açıklamalarıyla ve fiili hareketleriyle gerekse özgürlük adı altında gereksiz aykırılıklarıyla, topluma, gençlere, geleceğe ve aile kurumuna zarar vermektedir. Bu zarar, her geçen gün artmakta ve önüne geçilemez bir hale dönüşmektedir. Bu sebeple sorunlar, önü alınamaz şekilde artmadan ve toplumda yeni bir kaosa yol açmadan, ülke için bu büyük barosal sorunun kökten çözümlenmesi ve dayanak olarak da gerek avukat şikayetlenmeleri ve yakınmalarının gerek baro seçimlerinde atılan çirkin sloganların gerekse avukat çatışmalarının ve baroların siyasi ve ideolojik davranışlarının gösterilmesi, gerektiğinde de kayıt zorunluluğunun kaldırılması için, bunu talep eden avukatlardan imza toplanması gerekmektedir. E-imza dahi bunun için yeterlidir.
Baroların kapatılmaması halinde dahi, tıpkı kurum avukatlığında olduğu gibi barolara kayıt zorunluluğu kaldırılmalıdır. Elbette bu halde avukatların zarar görmemesi ve bunun için çok yönlü düzenlemelerin yapılması da önem arz etmektedir. Zira aynı zamanda avukat olan uzlaştırmacıların, baroya kayıtlı avukat olmaları yönündeki anlamsız hüküm sebebiyle, barolarla alakasız bir müessese, birbirine sıkı sıkıya ve anlamsızca bağlanmamalıdır. Bu sebeple “baroya kayıtlı avukat” yerine yalnızca “avukat” ifadesi ile gerekli düzenleme ve düzeltmelerin yapılması suretiyle, barodan kaydını sildiren avukatlar, hem avukatlık mesleğini hem de uzlaştırma faaliyetlerini icra ve ifa etmeye devam edebilmelidir. Zira uzlaştırmanın, barolarla hiçbir ilgisi ve alakası yoktur. Burada önem arz eden, uygulayıcının hukukçu sıfatı ile hukuki bilgisi ve aslında en çok da Ceza Hukuku bilgisidir.
Benzer şekilde barolara ödenek gönderilmesinin yolu kapatılmalıdır. Bu kapsamda tüm avukat görevlendirmeleri, doğrudan Adalet Bakanlığı tarafından yapılmalıdır. Uyap sistemlerinde yapılacak bir yenilik ile bu güncellenmeler eklenebilecektir. Tıpkı uyap arabulucu portal ve uyap uzlaştırmacı portal gibi kabul edilecek bir görevlendirme portalıyla, CMK, adli yardım ile Mülteci Hukuku avukat görevlendirmeleri, üçlü sekmeye ayrılarak, eğitimlerini tamamlayan her avukata görevlendirme yapılabilecek ve görevler de ilgili sekmeler üzerinden avukatlarca kabul edilebilecektir.
Belirtilen tüm bu uyarıların dikkate alınması ve gereken düzenlemeler ile yeniliklerin yapılması talebi ve umudu ile..
LL.M. Av. Uzm. Arb. AYŞEN GÜZEL