Bir Papatyanın Hikâyesi
Kontrol edemediğimiz şeylerden sürekli yakınıp durmak, insan ruhunu azar azar tüketir. Tıpkı bir papatyanın, eline geçen biri tarafından yaprakları koparılıp tüketilmesi gibi…
Hiç düşündünüz mü neden papatyalar sevilmek için değil de hep koparılmak için tercih edilir? Neden küçüklüğümüzden beri “seviyor, sevmiyor” diyerek onun beyaz yapraklarını tek tek koparırız? Onun suçu ne?
Doğada kendiliğinden yetişmesi mi yoksa ona biçilmiş bir değerin olmaması mı?
Papatyaların da en güzel, en kırılgan olanı vardır: Afrika papatyası…
Orkide gibi o da Güney Afrika’da yetişir. Dikkat ettiniz mi, kenarda köşede yetişen ama pek değer verilmeyen birçok güzel çiçek Afrika’dan gelir. Peki hiç sorduk mu neden Yemen’den kahve geliyor da Afrika’dan çiçek geliyor?
Çünkü çiçeğe önem veren milletler, bu güzelliği bir kültür haline getirip bizlerle buluşturuyor. Şakayıklarımız, lalelerimiz… Hepsi bir zamanlar bize aitti ama şimdi Hollandalıların elinde yetişiyor. Hollandalılar, Güney Afrika’da yerleşik birçok beyaz insan gibi, bu çiçeklere anlam kazandırdı, değer verdi.
Kontrol edemediğimiz pek çok şey gibi, elimizden birer birer kayıp gitti ya da gitmekte. Bugün bir çiçek almak için bile market dolaplarına sıkıştırılmış, soğukta üşüyen şakayıklar, papatyalar arasında seçim yapıyoruz. Çiçekçiler açılıyor ama o çiçekleri nasıl yetiştireceğini, onlara nasıl davranılması gerektiğini bilen insanlar var mı gerçekten?
Çiçeği en çok seven kadındır. Peki biz, kadınlarımıza her gün çiçek alan birer abi, birer dost, birer sevgili miyiz? Bazen elimizde çiçek taşırken bile utanırız sanki birileri bir şey söyleyecekmiş gibi. Oysa dünyada bir kadını mutlu etmenin yolu, yaşından bağımsız, bir çiçekle başlar.
Ben çiçek almayı seviyorum. Çünkü o an, sanki o çiçeği bir cezaevinden çıkarıp özgürlüğüne kavuşturuyormuşum gibi hissediyorum. Ve onu alan kadın, çiçeği odasına, mutfağına, hayatına yayıyor.
Birçok çiçeğin imrendiği çiçek papatyadır. Özgürdür, kır çiçeğidir. Ama onun da kaderi başkadır…
Toparlayacak olursak, biz kendi değerlerimizi azar azar kaybederken, içimizdeki sevgi de aynı şekilde eriyor. Sevgi, emek ister. Onu besleyen şey, sadece beden değil, ruhtur.
Birbirimize çiçek alalım. Birbirimizin bedenine değil, ruhuna dokunalım. Ve batımızdan, güneyimizden gelen çiçekleri de güzelce karşılayıp, onları layıkıyla sevelim.
Unutmayalım: Sevgiyle başlar her şey.
Ve her meyvenin ilk hâli bir çiçektir… Sonra meyve gelir.
Yazar: Saye Aşkın