Cumhur İttifakı’nın Teklifi “Torba”ya Sığmadı
CHP Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca: Bu teklif, kadına karşı şiddette ve kadın cinayetlerinde, toplumda cesaretlenmiş failleri caydıracak mı? Toplumdaki cezasızlık algısını güçlendirecek mi?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, kadına ve sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesine ilişkin kanun teklifinin TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelerde, “4 ay cezayı 6 aya çıkararak, 6 aylık cezayı 9 aya çıkararak, 2 yıllık alt sınırı 2 yıl 4 ay yaparak caydırıcılığı sağlayabilecek misiniz? Kadına karşı şiddette ve kadın cinayetlerinde, toplumda cesaretlenmiş failleri caydıracak mı” diye soran Gülizar Biçer Karaca, Adalet Komisyonu’nda tüm itirazlara rağmen kabul edilen teklifin yasalaşmasıyla kadına yönelik şiddetin önlenmesinin mümkün olmadığına dikkat çekti:
“TORBA”YA SIĞMAYAN TEKLİF
Bir torba yasayla daha yine karşı karşıyayız. Torba yasa kadına karşı şiddetin önlenmesi, Ceza ve İnfaz Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda değişiklik ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini içeren bazı maddeler üzerine geldi ve tam da ne zaman geldi? İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığımızın birinci yılının bitiminde! Peki, başka ne zaman geldi? İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede hukuksuzca tek kişilik bir imzayla çekilmeye ilişkin kararın iptali için açılan davalarda Danıştay’da verilen mütalaada bendeki “Evet davacı taraflar haklıdır, İstanbul Sözleşmesi’nden, bir uluslararası sözleşmeden böyle bir gecede bir kişinin iradesiyle bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla çıkılamaz.” mütalaası verildiğinde geldi. Başka ne zaman geldi? Ceza Genel Kurulunda 19,5-20 santimetreye yakın bir bıçağı yanına alarak bir kadına gidip evlenme teklif edip “Kadın evlenme teklifini kabul etmedi.” diye tasarlayarak adam öldürmeden cezalandırılması gerekirken “Evlenme teklifini reddetti diye kapıldığı duygusal bunalım nedeniyle öldürmüştür.” Bu nedenle de “Bıçağı da kurban bayramı yaklaşıyor, kurbanlık almaya gittiği için yanına almıştır.” gerekçeleriyle cezasızlık yaptırımıyla baş başa bırakıldığı zamana denk geldi. Bu nedenle bu kanunun kadına karşı şiddetin önlenmesi, kadına karşı şiddetle mücadeleye ilişkin bir niyet taşımadığını açık ve net bir şekilde ortaya koymak gerekir.
KADIN ÖRGÜTLERİNİ YOK SAYAN İKTİDAR
Bu kanun hazırlanırken yıllarca kadın mücadelesi, kadın hakları mücadelesi veren hiçbir sivil toplum örgütünün görüşü alınmamış, baroların görüşü alınmamış, sivil toplum bu kanunun neresinde, hangi görüşü ifade etmişler, hangi maddeye ilişkin görüş alınmış? İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğindeki birçok düzenlemeyi buraya almaya çalışmışsınız ama almamışsınız.
800 BİN EUROYU İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İÇİN AL, SONRA SÖZLEŞMEDEN ÇIK!
“İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulayacağız.” diyerek Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonundan 800 bin euro 2019 Kasımında hibe aldınız “Bu hibe projesiyle biz İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulayacağız, bu etkin uygulamaya ilişkin düzenlemeleri, eğitimleri vereceğiz. Bunun için hibe istiyoruz ve bu eğitimleri ve bu etkin uygulamaya ilişkin düzenlemeleri 2020’nin mayıs ayı sonuna kadar yapacağız.” dediniz. Kasım 2019’da 800 bin euroyu aldınız, 2021’nin Mart ayında, 20 Mart günü de İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildiniz ama aldığınız para hala sizde, aldığınız parayla “Mayıs 2022’ye kadar uygulayacağız.” dediğiniz projelerin de hiçbirisini yapmadınız. Şimdi, o 800 bin euroyu niye aldınız, İstanbul Sözleşmesi’nden niye çekildiniz? Bunun da hesabının sorgulanması gerekir.
CEZA İNFAZ KANUNU’NA İLİŞKİN DÜZENLEME NEDEN KOYMADINIZ?
Kadına karşı şiddetin önlenmesi, kadına karşı şiddetin sona ermesinin sebebi cezaların caydırıcılığı ise dört ay cezayı altı aya çıkartarak, altı aylık cezayı dokuz aya çıkararak, iki yıllık alt sınırı iki yıl dört ay yaparak caydırıcılığı sağlayabilecek misiniz? Zaten kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinde toplumda özellikle şiddette “Nasıl olsa bir şey olmuyor bir gün bile cezaevinde kalmadan çıkıp gidiyorum.” diye cesaretlenmiş failler var. Bu getirdiğiniz düzenleme o failleri caydıracak mı? Zaten cezasızlık algısı bu kadar toplumda yayılmış iken dört aylık cezayı altı aya iki ay arttırarak ve bunu da sanki “çok büyük devrim, reform” diyerek kamuoyuna tanıtıp arkasından yine aynı cezasızlık sonucuna erişmesi kadına karşı şiddet faillerini daha da cesaretlendirmeyecek mi? Bu cezaların sürelerinin arttırılması hükmün açıklanmasının geri bırakılması sınırının altında olduğu sürece inanın hiçbir caydırıcılığı olmaz. Kadına karşı şiddet suçlarında sorun sadece ceza miktarı değildir. Madem bir torba yaptınız Ceza İnfaz Kanunu’na ilişkin de bu torbaya bir düzenleme koysaydınız, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hapis cezasının ertelenmesi, hapis cezalarının seçenek yaptırımlara dönüştürülmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve basit yargılama kurumlarının kadına karşı şiddet suçlarında uygulanmayacağına ilişkin de bir düzenleme getirseydiniz işte o zaman belki bu düzenleme, bu kanun teklifi bir işe yarar ama bu haliyle bir işe yaramayacağını bilakis toplumdaki kadına karşı şiddet suçlarındaki cezasızlık algısını daha da güçlendireceğini ifade etmeyi bir sorumluluk olarak görmekteyim.
HAKSIZ TAHRİK DÜZENLEMESİ NEDEN YOK?
Kamuoyunda, basında “kravat indirimi” denen düzenlemenin kanun metninde yeri var, getirmişsiniz. Eksik mi? Evet, eksik ama buna rağmen getirilmesi olumlu mu? Tabii ki olumlu ama Kırmızı pantolon giydi diye, beyaz pantolon giydi diye, kırmızı ruj sürdü diye öldürdüm.” diyenlere uygulanan haksız tahrik ne olacak? Haksız tahrike ilişkin düzenleme bu teklifte neden yok? İyi hal indirimini kaldırıyorsunuz ama kamuoyunda “erkeklik indirimi” diye adlandırılan haksız tahrik konusunda neden burada hiçbir düzenleme yok. Kadınlar beyaz pantolon giydi diye, kırmızı ruj sürdü diye öldürülmeye ya da şiddete maruz bırakılmaya devam mı edecek? Bu kanun, maalesef, bunu da engellemiyor, önlemiyor.
ŞİDDETİ ÖNLEME BAKIŞ AÇINIZ ORTADA
Bir milletvekili dedi ki: Avrupa ülkelerinden, Finlandiya’dan örnekler verdi ve kadına karşı şiddetin ne kadar çok olduğunu yüzdelik dilimlerle ifade etti. Peki, Türkiye’de kadına karşı şiddetin oralar kadar olmadığını, bu verileri nereden çıkarıyorsunuz? 2019’dan beri veri toplamıyorsunuz ki ya da toplasanız bile bu verileri kamuoyuyla aleni, şeffaf bir şekilde de paylaşmıyorsunuz. Aslında, “sağlık çalışanlarına şiddet” ve “kadına şiddet” kelimelerini, cümlelerini aynı torbanın içerisinde düzenleyerek kadına şiddete bakış açınızı bir kez daha ortaya koymuş oluyorsunuz.
KADINA KARŞI SIRF KADIN OLDUĞU İÇİN İŞLENEN SUÇLAR OLARAK DÜZENLENMELİ
Kadına karşı şiddet suçları, kadına karşı sırf kadın olduğu için uygulanan suçlar olarak düzenlenmesi gerekir. “Kadına karşı” diye düzenlediğiniz zaman Anayasa’nın 10’uncu maddesine aykırı olacaktır. Eğer amacınız “Biz bunu bu şekilde düzenleyelim, Cumhuriyet Halk Partisi ya da muhalefet Anayasa Mahkemesine gitsin. Ey kadınlar! Ne yapalım? Biz düzenlemeyi getirdik ama Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı ve şiddetin önlenmesi için verdiğimiz mücadeleden, sizin için verdiğimiz mücadeleden bu şekilde dönülmesini sağladı.” demekse üzgünüm bu zevki, bu amacı size tattırmayacağız.
ISRARLI TAKİP DÜZENLEMESİ EZİYET VE İŞKENCENİN DÜZENLENDİĞİ BÖLÜMDE YER ALMALI
Israrlı takip sizce nedir? Israrlı takip, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak mıdır? Israrlı takip, sadece kişinin huzurunu ve sükununu bozmak mıdır? Çünkü Türk Ceza Kanunu’nda bu bölümde düzenliyorsunuz. Oysa ki ısrarlı takip sadece huzur ve sükunu bozmaz; ısrarlı takip, öyle beter bir durumdur ki birçok ısrarlı takibin sonucu cinayete kadar, can almaya kadar gitmiştir. O nedenle ısrarlı takibi, sadece “kişinin hürriyetinden yoksun bırakılması” ya da “huzur ve sükûnun bozulması” bölümünde düzenler ve böyle basite indirgerseniz bu kanunda ısrarlı takibin varlığı ve düzenlenmesinin hiçbir sonucu olmayacaktır. Israrlı takipte, altı aydan bir yıla kadar mı deniyor? Alt sınır altı ay. Israrlı takipte fail olan kişiyi, cesaret etti, ısrarlı takibe maruz kalan kadın gitti, şikâyet etti, gidecek emniyette ifadesini verecek, bir gün bile cezaevine girmeyecek. Peki, altı aylık alt sınır, girip, şikâyetten sonra herhangi bir yaptırıma, caydırıcı yaptırıma dönüşmeyeceğinden dolayı ne olacak? O ısrarlı takibi yapan, kadını ısrarlı takiple eziyetin en ağır şeklini kadına karşı uygulayan fail ne yapacak? Belki de gidecek, “Sen beni şikâyet ettin.” diye ifadeyi verdikten sonra can alacak. Peki, bunun sorumluluğunu kim üstlenecek? Öncelikle ısrarlı takip suçunun “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, huzur ve sükûnu bozma” bölümünden çıkartılıp Türk Ceza Kanunu’nda eziyet ve işkencenin düzenlendiği bölüme almamız gerekir çünkü ısrarlı takip eziyetin en ağırı, eziyetin en beteridir aslında.
TEKLİFTE “HUZURSUZLUK” KISTASI BELİRLENMEMİŞ
Deniyor ki: “Ciddi bir huzursuzluk yaratması.” ve gerekçeye baktım, gerekçe de “ciddi bir huzursuzluğun” tanımı yapılmamış. Nedir ciddi bir huzursuzluk? Belki ben 3 kez telefonla rahatsız edilmekten, kapıma 2 kez bilmediğim bir kişi tarafından çiçek bırakılmasından huzursuz olacağım, bir başkası bunun 1 kez yapılmasından dolayı ciddi huzursuzluk yaşayacak, bunun tanımı yok. Gerekçede neyin ciddi huzursuzluk yaratacağına ilişkin herhangi bir ölçüt, kıstas belirlenmemiş, bunu tekrar gözden geçirmek gerekir.
TÜM KADINLARI NEDEN KAPSAMIYOR?
Israrlı takipte “ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı” denmiş. Peki, sevgili tarafından ısrarlı takibe maruz bırakılması ne olacak? Nişanlısı tarafından ısrarlı takibe maruz bırakılanların bu kanundan bu düzenlemeden faydalanma hakkı olmayacak mı? Onlar bu nitelikli hâlde neden düzenlenmedi? Ya da imam nikâhlı eşe karşı oldu, ne olacak? Ne olacak? Israrlı takip suç olmayacak mı o zaman? Bu kanunun nitelikli hâllerinde bu şekilde düzenlenmesi mutlaka gerekli.
ISRARLI TAKİP NEDEN KAMU DAVASI OLARAK DÜZENLENMİYOR?
Israrlı takibi şikâyete bağlı hâle getirmişsiniz. Evini, işini, her şeyini terk edip bambaşka yerlerde gizlice yaşamayı zorunlu kılacak beter bir iştir. Şimdi siz diyorsunuz ki: “Eğer ısrarlı takibe maruz kaldıysan gel şikâyetçi ol.” Üstelik suçun nitelikli hâllerini bile şikâyete tâbi yapmışsınız. Neden kamu davası olarak düzenlemiyorsunuz? Neden burada bunun bir kamu davası olduğunun altını çizerek buna göre bir düzenleme getirmiyorsunuz? Bu şekilde bu suçtan herhangi caydırıcı bir netice alınması mümkün değildir.
6284’E DOKUNMAYIN! İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DÜZENLEMELERİNİ HAYATA GEÇİRİN
Geçtiğimiz gün KEFEK Komisyonu’nda Sayın Öznur Çalık dedi ki: Israrlı takibi, aynı zamanda burada düzenledikten sonra 6284’te de düzenleme getirir. Eğer siz bu kanunu, 6284’e uzanmak, 6284’ün hükümleriyle oynamak, bunu da bu kanun teklifini de bahane olarak kullanmak istiyorsanız, inanın hiç bu yola gitmeyin. Gerçekten kadın mücadelesinin göstereceği tepkinin ne olacağını ve bu tepkinin Türkiye’deki kadın mücadelesine ve 84 milyonluk nüfusun yarısını oluşturan -42 milyon- kadının nasıl bir cevap vereceğini inanın şaşkınlıkla gözlemlersiniz. O nedenle, eğer kadına karşı şiddetin önlenmesi ve kadına karşı şiddetin faillerinin etkin yargılanması ve cezasızlıkla sonuçlanmaması için gerçek bir niyetiniz varsa gelin, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayalım, İstanbul Sözleşmesi’nin özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin ve İstanbul Sözleşmesi’nin kadına karşı şiddet, çocuğa karşı şiddet ve istismar suçlarındaki etkin uygulama ve düzenlemelerini hayata geçirelim. Böylelikle aldığınız 800 bin avronun da hakkını vermiş olursunuz.