Öğretmenler iş bıraktı: Can korkusuyla eğitim olmaz; yaşamak istiyoruz!
İstanbul’da öğrencisi tarafından öldürülen okul müdürü İbrahim Oktugan’ın ardından, 81 ilde öğretmenler ve bağlı oldukları sendikalar tarafından iş bırakma eylemi düzenlendi.
Gazi İlkokulu’nun önünde bir araya gelen öğretmenler, Çınar Meydanı’na kadar yürüdü. Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu ve CHP Denizli İl Başkanı Ali Osman Horzum’da katılım sağlayarak destek verdi. Çınar Meydanı’nda toplanana öğretmenler Milli Eğitim İl Müdürlüğü Önünde Basın Açıklaması yaptı.
Ortak açıklama metnini Eğitim-İş Denizli Şubeleri adına Namık Kemal Aydoğan kamuoyuna sundu. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“Savaşlarda bile hedef alınmaması üzerine uluslararası anlaşmalar olan, dünyanın en güvenli mekanları olması gereken okullar, Türkiye’de şiddet sarmalının kucağına itilmiştir.
İstanbul Eyüpsultan’da, Mardin’de, Samsun’da, Kocaeli’nde, Sivas’ta ve daha birçok ilimizde öğretmenlerimizin yaşamını yitirmesi, okullarımızın güvenlik açısından geldiği son durumu da gözler önüne sermiştir.
İlimizde de yıllar önce Yusuf BATUR öğretmenimiz yine bir öğrencinin silahıyla vurularak hayatını kaybetmişti. Ülkemizin birçok yerinde hergün buna benzer şiddet olaylarını duyar olmaktan üzgünüz, öfkeliyiz, tepkiliyiz.
Okuluyla, öğretmeniyle ve müdürüyle yaşadığı sorunlar nedeniyle, yönetmelikler çerçevesinde okuldan atılan yabancı uyruklu bir öğrenci, 5 ay önce atıldığı okula silahla girmiş ve okul müdürünü makam odasında kurşun yağmuruna tutmuştur. Silahlı saldırı sonucunda ağır yaralanan okul müdürü İbrahim OKTUGAN, ne yazık ki ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir.
Şimdi Eğitim-İş olarak soruyoruz:
“İtibardan tasarruf” olmuyor da güvenlikten olur mu? Gerekli adımların atılması için daha kaç eğitim emekçisinin, kaç öğrencinin can vermesi gerekiyor?
İktidarın plansızlığı sebebiyle ülkenin demografik yapısı ve güvenliği ciddi risk altındadır. Planlama ve rehabilitasyon süreçleri sağlıklı işletilmediği için güvenlik anlamında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bu güvenlik açığının faturası bizlerin canı mı olacaktır?
Yıllar önce önerdiğimiz okul polisi uygulamasına neden devam edilmiyor? Okul çevrelerinin güvenliğini sağlayamayan bir devlet, o okuldaki eğitimi nasıl güvence altına alacak?
Bu sorulara yanıt veremeden bizlere yalnızca başsağlığı dileyecek hiçbir yöneticinin samimiyetine ve ciddiyetine inanmıyoruz.
Her suç gibi bu suçun da azmettiricileri olduğunu biliyor, onları tanıyoruz.
Öğretmenler çalışmıyor ya da çok rahat çalışıyor gibi yalan bir algıyı toplumda yayanlar, böylece öğretmenin hakkını gasp ederken daha az itiraz gelmesi için uğraşan iktidar,
Liyakatsizce atandıkları koltukları bir hükümdarlık alanı gibi kullanan, her fırsatta bir eğitim emekçisini aşağılamaya çalışan mülki amirler,
Öğretmenlerin uzmanlıklarını görmezden gelen, kendi alanlarına dair bile getirdiği önerilere kulak tıkayan, eğitimini ve mesleki tecrübesini hadsizce küçümseyen, öğretmenin eğitimin mimarı olduğunu kavrayamayan yönetim zihniyeti,
Bugün eğitim emekçilerinin kendilerinin ve öğrencilerinin canlarından endişe ederek okula gidiyor olması en çok sizlerin eseridir.
Yandaş bürokratlara 3’er 5’er maaş dağıtmak için, halk yoksulluktan kırılırken ‘itibar’ sözüyle yutturmaya çalıştığınız şatafat için, Diyanet’in garajındaki araç filosuna Avrupa ülkelerinin başbakanlarında bile olmayan araçlardan yenilerini katmak için bulduğunuz o paralar, okullarımızda öğrencilerimizin önünde birer öğün yemeğe, kadrolu temizlik ve güvenlik personeline dönüşebilirdi.
Anayasaya göre her öğrencimizin eşit, adil ve bedelsiz alması gereken bir kamu hizmeti olan eğitim alanı, devlet okullarının niteliğini ve niceliğini yetersiz bırakıp sermayeye kâr kapısı yapılmasaydı, her önüne gelenin eğitim kurumu açmasına zemin hazırlanmasaydı, özel okulların güvenliğinden eğitimine kadar her faaliyetini “Sen benim Bakanlığıma bağlısın ve ülkenin geleceği senin kasanın içinden daha önemli” diyecek bir zihniyet olsaydı bugün İbrahim OKTUGAN öğretmenimiz yaşıyor olacaktı!
Bu tabloyu kabul etmiyoruz. Bu ülkeyi kuran Başöğretmen, eğitim emekçilerine gelecek nesilleri emanet edecek kadar çok güveniyordu. Bu ülke, dünyada bir başöğretmenin kurduğu tek ülke.
Daha yeni kurulmuş bir Cumhuriyet iken bile sanayi, demokrasi ile eğitimin ülkenin kalkınması için eşdeğer tutulduğu bir ülke. Şimdi bu ülkede eğitim emekçisinin hor görülmesini, emeğinin ve hatta canının hiçe sayılmasını kabul etmiyoruz! Bizler Başöğretmenin eğitim neferleriyiz; kendi değerimizi biliyor, itibarımıza, haklarımıza, canımıza, canımızın parçası olan öğrencilerimize sahip çıkıyoruz!
Yabancı uyruklu öğrencilere ve kişilere tanınan ayrıcalıklar, ülkemizde eğitim başta olmak üzere fırsat eşitsizliği oluşturmakta, toplumsal adaletsizliği derinleştirmektedir.
Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz: Okulda şiddet olaylarındaki korkutucu tırmanışı engellemek için atılması gereken acil adımlar vardır:
Eğitimde şiddet yasası acilen çıkarılmalıdır. Failler toplumun vicdanını rahatlatacak ve yeni olaylar açısından caydırıcı olacak şekilde cezalandırılmalıdır.
Özel ya da devlet okulu ayırmaksızın, tüm okulların güvenliği derhal sağlanmalıdır. Devleti yönetenler hem devlet okullarını güvenli hale getirmeli, kadrolu güvenlik personeli atamalı ve giriş kapılarına dedektörler koymalıdır. Özel okullarda da aynı güvenlik önlemlerinin alınması şart koşulmalı ve bu konuda sıkça denetim yapılmalıdır.
Ahlak bekçiliğine soyunan RTÜK’ün toplumsal şiddeti başlıca gündemi haline getirip, mafya ve suç temalı TV yapımlarını denetlemesi sağlanmalıdır.
İçine bin bir tane gereksiz ve hatta zararlı içerik doldurulan müfredat yerine şiddetin çağdışı ve yanlış olduğunu öğreten toplumsal yaşam dersleri içeren programlar hazırlanmalıdır.
Kendimizin ve öğrencilerimizin canından endişe ederek okula gitmek istemiyoruz. Can güvenliğimizin olmadığı bir eğitim sistemini kabul etmiyoruz! Artık yeter! Yaşamak istiyoruz, eğitimde adalet istiyoruz!
Okullar öğretmene mezar olamaz!